Makale

Bizimkisi alternatif değil, gerçek tıp

Aidin Salih ile yitik şifanın izini sürdüğü «Gerçek Tıp» kitabını ve yaklaşımını konuştuğumuz röportajın ikinci bölümü…

HACAMAT TÜM İNSANLIĞIN FAYDASINA OLAN BİR UYGULAMA

Hacamat neden faydalı, biraz bundan bahsetmenizi istiyorum.

Faruk Günindi: Hacamat çok basit ve çok etkili, çok pratik bir uygulama. Yüzyıllar boyunca da kültür ve din farkı olmadan bütün insanlığa bir rahmet gibi gönderilmiş bir uygulama. Biz onun ilk defa bir Peygamber tarafından uygulandığından eminiz. Çünkü zamanın testinden bu kadar kesin geçen bir tedavi usulü daha yok. 5 bin yıl önceye ait en eski tıbbi bilgileri içeren Eber Papiruslerinde de hacamattan bahsediliyor. Dolayısıyla böyle bir ilim varsa ve Peygamber Efendimize (s.a.v.) de Miraç’ta ümmetine yaptırması tavsiye edildiyse bu ilahi bir emir diye düşünüyoruz.

Geçen aylarda ikincisini düzenlediğimiz bir sempozyum var. Bu sempozyum dünyada kupa terapisiyle ilgili uluslararası yapılmış tek etkinlik onun için ilgi çekiyor. Farklı dinlerden, farklı milletlerden de insanlar geldi. Aslında hacamat bu milletlerin üstünde bir uygulama, tüm insanlığın faydasına olan bir uygulama.

Aidin Salih: Aslında İslam Tıbbı da öyle. Hiçbir dine, hiçbir millete ait değil. Herkes için geçerli tavsiyeler var.

Faruk Günindi: Eğer bir hakikat varsa, bu tektir ve herkes içindir. Dolayısıyla biz hacamatı hakikatin bir parçası olarak görüyoruz. Hacamat herkes için, sadece insanlar için de değil, hayvanlara da uygulanıyor ve sonuç alınıyor. Mutlaka sonuç alacak zaten mekanizmayı bilen, Yaratıcı’nın tavsiyesi. Biraz önce acil durumda ne yapılacağını sormuştunuz. Efendimiz acil durumlarda mesela zehirlenmede hacamatı tavsiye ediyor.

Evde bunu yapmayı bilen yok, o zaman soru en yakın hacamat yapan merkez nerede?

Faruk Günindi: Oraya hiç girmeyeceğim ama başkasının sizin için iyi bir şey yapmasını beklemek en büyük hata. Onun için bireysel bir yerden başladık.

Yapın ki başkasına faydalı olabilesiniz. Hastaneye gittiğiniz zaman başkası sizin hatanızı örtsün istiyorsunuz aslında. Hastalık hatadan kaynaklanıyor ve ben gideyim de bu benim üzerimden yanlışı, günahı alsın zihniyeti var. Biz öyle bir şeyle ilgilenirsek onun sonu modern tıp olur, «başkası üzerimdeki yükü alsın» olur. Böyle düşünmek yerine siz hata yapmazsanız, Allah’ın size vaadi var, bilmediklerinizi öğretecek. Dolayısıyla siz formülü bulacaksınız.

HASTALIKLARDAN KURTULMANIN YOLU TÖVBEDE

Aidin Salih: Ne güzel söylediniz. Hasta olduğunuzda tıp size bir şeyler içiriyor, bir şeyler yediriyor ve siz iyileşiyorsunuz. Olur mu öyle bir sistem? Hz. Muhammed (sav) “Hastalıklarınız günahlarınızdır” buyuruyor. Hastalıklardan kurtulmanın da tövbede olduğunu söylüyor. Haramdan uzaklaşmak, helale yaklaşmak, yol bu.

HACAMATIN TEK EKSİKLİĞİ HÂKİM TIBBIN DİLİNE ÇEVRİLEMEMİŞ OLMASI

Faruk Günindi: Madem öyle neden insana müdahale etmeye izin veriyorsunuz hacamatla diye sorabilirsiniz. Hacamatı zaten izin verildiği için yapıyoruz. Hacamata izin verildi, dağlamaya izin verilmedi mesela. Uluslararası Kupa Terapisi Sempozyumunda Hıristiyanlar vardı, Afrika dinlerine mensup insanlar vardı, ilginç şekilde onların dininde de onun bir kaynağı var. Dolayısıyla biz aynı kaynaktan geldiği için bu yöntemi kullanıyoruz. Üzerine çok araştırma yapılmış bir alan. Araştırma yapılmasa da insanlar dünyanın her yerinde hacamatı uyguluyorlardı. Güney Amerika’dan Uzakdoğu’ya kadar her kültürde insanlar bunu kullanıyorlar. Faydaları, saymakla bitmez diyeceğiz ama öyle demeyelim. Ruh problemlerinden diyabet gibi bağışıklık sistemi hastalıklarına, endokrin sisteminden kalp damar sistemi hastalıklarına hepsinde kullanılmış ve netice alınmış bir tedavi. Sadece tek eksiği şu andaki hakim tıbbın diline çevrilmemiş olmak.

Aidin Salih: Hacamat ile ölmüş hücreler, genetik olarak değişmiş hücreler, kılcal damarda bulunan tıkanıklıklar ve toksinler mekanik olarak atılıyor. İnsanlar ben damardan kan aldırsam olmaz mı diyorlar. Kesinlikle aynı olmaz. Çünkü hacamatla kan aldırılmıyor. Toksinler, zararlı maddeler, tıkanıklıklar alınıyor.

Hacamatın sülükle farkı nedir?

Bu maddeler hacamat ile mekanik olarak çekiliyor ve hacamat akupunktur noktaları üzerine yapılıyor. Sülükler de toksinleri eritiyor ve emiyor. Sülükler düştükten sonra toksinli kan akıyor. Sülük ve hacamat terapileri birbirinden çok farklı mekanizmaya sahipler.

İki yaşından sonra çocuklara hacamat yaptırılması konusunda bir öneriniz var.

İki yıldan sonra bağışıklık tepkilerini yönetmek için hacamatın kullanılmasını öneriyoruz.

İNSANLAR AKILLARINI KAYBETTİKÇE ŞİFA DA YOK OLMAYA BAŞLADI

Kitabınız “Yitik Şifanın İzinde” başlığıyla çıktı. Peki şifa ne zaman yitirildi? İnsanlar şifa aramaktan ne zaman vazgeçti?

Şifa hemen kaybolmadı aslında yavaş yavaş kayboldu. Çünkü insanlar yavaş yavaş akıllarını kaybettiler. Dünyada aklı kaybedenler çoğaldıkça şifa da kayboldu.

Peygamber Efendimiz zamanında şifa bulma nasıldı?

Bir hadis anlatacağım size, Peygamber Efendimiz bir hastayı ziyarete gitti. “Tabipleri getirin onu tedavi etsinler.” dedi. Tabipler geldi, Peygamber Efendimiz, “Onu tedavi edin” dedi. Onlar da, “Ey Allah’ın Resulü, biz İslamiyet’e geçmeden önce ilaçlar yapardık, hastaları tedavi ederdik. Ama Müslüman olduktan sonra tevekkülü seçtik.” Hz. Muhammed (sav), “Onu tedavi edin” diyor, ne demek bu? “O Allah’a tevekkül edemiyor, onu tedavi edin” demek. Osmanlı İmparatorluğu’nda iki şifa yolu vardı. Birincisi Allah’a tevekkül ile; ikincisi de ilaçlar ile. Sonra Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bütün düşünceler değişti. Allah’a tevekkül ne demektir? Benim ateşim yükseldi, ben biliyorum ki bu benim için yükseldi. Kulak akıntıları gibi akıntılar, biliyorum ki bana faydalı olduğu için oluştu. Allah’tan zararlı bir şey gelmez. Tevekkül yolu, müthiş bir yol. Tevekkül ile sadece şifa değil, ilim de geliyor.

DETERJANLAR BEYİN DOKULARINI ERİTİYOR VE BAĞIMLILIK YAPIYOR

Siz konuşmamızın başından itibaren akıllı olmanın önemine vurgu yapıyorsunuz. Peki, insanlar şifa bulmak için aklını nasıl kullanacak?

Şifa bulmak için aklını kullanmak bu ikinci kademe. Birinci kademe akıl kazanmak. Akıl kazanmak şifa bulmakla paralel gidiyor. Bugün kadınların hepsi istisnasız akıllarını kaybetmiş durumda. Onlar hidrojenize yağlar kullanmaya başladı, hidrojenize yağlar aslında yağ değil, plastik madde ve bu plastik maddeler vücuda girdikten sonra kılcal damarlarda tıkanıklıklar yapıyor. Tıkanıklık olduğu zaman da organlara yeteri miktarda oksijen ve gıda gelmiyor ve hastalıklar başlıyor. Hidrojenize yağları tabaklardan çıkarmak mümkün değil. Çünkü yapış yapış kalıyor. Çamaşırı deterjansız yıkamak mümkün değil. Çünkü çamaşırlar da yapış yapış oluyor. Tuvaletler de temizlenmez çünkü oralar da yapış yapış oluyor. Hidrojenize yağlardan sonra deterjanları kullanmaya mecbur kaldık. Deterjanlarda da kuvvetli eriticiler var. Benzen, Toluene ve Xylene (BTX) adlı 3 madde var. Bunlar aslında uyuşturucu maddeler. Tiner de var deterjanlarda. Tiner nasıl bağımlılık yapıyorsa bu nedenle deterjanlar da bağımlılık yapıyor. Zaten bugün bakın kadınların hepsi deterjana bağımlı durumdalar. Çok korkunç aslında fakat deterjanlar birer uyuşturucu. Aynı zamanda deterjanlarda eritici kimyasallar bulunduğundan beyin dokularını eritiyor. Beyin ve burun kafesli kemik ile birbirinden ayrılıyor. Burun kafesi ince bir zarla kaplı. Deterjanlardaki kimyasallar o dokuları eritiyor ve direkt beyne gidiyor. Beyinde de damarlara hasar veriyor.

AKIL BİR VARLIKTIR, GİDER VE GELİR

Beyinde hasar olduktan sonra nörolojik, psikolojik problemler oluşuyor. Akıl kişiyi terk ediyor. Zaten dilimizde akıl kelimesinin kullanımı bunu doğruluyor: “Aklını yitirdi veya aklı başına geldi.” Demek ki akıl bir varlıktır. Gider ve gelir. Allah Cenab-ı Hakk, hadislerde de aklın varlık olduğunu söylüyor. O zaman bu varlığın geri gelmesi için ilk önce deterjanları kullanmamak, hidrojenize yağları kullanmamak gerekir, hacamat ve sülük uygulamak gerekir. Böylece beyin sağlıklı oluyor, beyin sağlıklı olduktan sonra akıl sağlıklı oluyor ve akıl geri geliyor. Sonra da her şey yoluna girmeye başlıyor.

BİZ NEDEN MODERN TIBBA ALTERNATİF OLALIM Kİ? BİZİMKİSİ GERÇEK TIP!

Modern tıbbın dışında kalanlar için bugün çok yaygın olarak kullandığımız bir kavram olan ‘alternatif tıbbı’ kullanıyoruz. Ama kitabınızda da belirttiğiniz üzere siz çalışmalarınızı alternatif tıp olarak değerlendirmiyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz? Neden böyle düşünüyorsunuz?

Ben bunun gerçek ve tek tıp olduğunu söylüyorum. Neden? Bugünkü çağdaş tıp ya da Newton tıbbı kanunları tabiata ters ve o yollarla iyileşmek imkânsız. İyileşme yoksa modern tıp nasıl gerçek tıp olur? Aslında bana kalırsa “Yitik şifanın izinde” kitabı bile insanlara gerekli değil. Ancak kitabı alınca, insan sadece orada yazanı yapsa bir insan bütün hastalıklardan kanser hariç, kurtulabilir. O zaman düşünün insan aslında iyi olmak için kimseye muhtaç değil. Çünkü Allah Cenab-ı Hakk bütün insanları sadece Kendisine muhtaç kıldı, başka hiçbir şeye değil. Modern tıpta önce bir ilaç alıyorsunuz, sonra 2, sonra 3, sonra 4, sonra ameliyat oluyorsunuz. Muhakkak birinci ameliyatın ardından ikincisi geliyor, ikinciden sonra üçüncü, bunun sonu yok. Biz neden ona alternatif olacağız. Biz onlara alternatif olamayız, bizim tavsiyelerimizle insanlar iyi oluyor, onlar ise hastalık üretiyor. Paralellik olmaz ki…

Bahadır Cevizci: Tabi burada da şuna dikkat çekmek lazım. Bu Aidin Salih’in mantığı, Aidin Salih’in tıbbı olduğu için gerçek tıp değil. Bu sünnete uygun yaklaşım olduğu için gerçek tıp.

Aidin Salih: Evet, benim burada herhangi bir rolüm yok. Bu kitap sadece onun hatırlatıcısı. Benim özelliğim nedir? Ben sadece gerçek sunulduğunda onu tanıyorum. Aslında bu gerçek herkese her an sunuluyor. Ama insan bunu tanımıyor.

Kanser neden çaresiz?

Gerçek kanser neden çaresiz, çünkü orada çok derin genetik değişimler var.

Bütün bu yaklaşımlarınız dünyanın diğer ülkelerinde nasıl? Siz bunu İslamiyet kanalıyla buldunuz. Mesela Malezya’da veya Türki Cumhuriyetlerde veya dünyanın başka Müslüman ülkelerinde başka Müslümanlar tarafından sizin öğretileriniz, sizin aktardıklarınızın başka benzerleri var mı? Sizin görüşlerinize benzer görüşler örneğin Almanya’da var mı? Bu yaklaşıma dünyanın algısı nasıl?

Tabi ki var.

Bir de bu soruma şunu eklemek istiyorum. Türkiye’de bunun ulaşması için eğer ki bir sıkıntı yoksa daha geniş katılımlı bir seminer veya daha çok insana ulaşabilecek TV kanallarında düzenli programlarla bunları anlatmadıktan sonra kitap alarak insanların bu öğretiye sahip çıkması pek mümkün görünmüyor. Çünkü genel olarak bunu daha çok kişiye ulaştırmak için şahsınız değil, kitap ve öğretilerini başka bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz. Çünkü ‘siz biraz daha gizli kalmak tercihinizdesiniz sanki…’

Düşünmüyorum. Çünkü şifa herkese nasip değil. Bu bir nasip meselesi. İnsanlar farklı fikirler taşıyor. Her insanın önünde iki seçenek var. Bazılarının bugünkü Newton tıbbına ihtiyacı var, bizim yok. Çünkü bu insanlar bir şeyi biliyor ve ötekini bilmek istemiyorlar. Ve onlar bu durumdan çok memnunlar. Biz demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Onların o tıbbı kullanma hakları var. Böyle bir durumda onlara farklı bir şey söylemek, bu düşüncelerle hitap etmek faydasız ve komik olur. Her durumda da onlar bizim söylediklerimizi asla kabul etmeyecekler. Ben bu anlattıklarımın nasip işi olduğunu düşünüyorum. İhtiyacı olan beni mutlaka bulur, beni bulmazsa kitabı muhakkak bulur. Kitapla ilgili de bize çok haber geliyor. Sadece kitabı okudum, orada yazanları uyguladım ve iyileştim gibi.

ŞİFA BULMAK HERKESE NASİP DEĞİL

Kitabın satış rakamları nasıl?

Faruk Günindi: Hiçbir yerde dağıtılmayan kitabın 5. baskısını yaptığını düşünürseniz oldukça iyi.

Mesela piyasada model alabileceğiniz bir kitap değil. Çünkü 5. baskı 5 bin de olabilir, 150 bin de olabilir.

İnternetten satış yapıyoruz.

Çünkü bir kitap ortalama 2 bin baskı yapıyor Türkiye’de, o yüzden 5. baskı bir şey ifade etmez. Ulaştığı kitleyi anlamak adına soruyorum.

Faruk Günindi: Baskı yaptıklarını söyleyenlerin 5 katı basılıyor her defasında. Kitap aslında herkese ulaşmadığı için çok etkili.

İNSANLARIN KİTABI BULMAK İÇİN ÇABA SARF ETMESİNİ İSTİYORUZ

İyi güzel de gizli mi ki, neden gidip alamıyoruz? Kitabı almak için emek vermek, insanlara biraz garip geliyor. Çünkü biz diğer kitapların parasını veriyoruz ve alıyoruz.

Bahadır Cevizci: Matbaanın yok ettiği şey bu zaten.

Faruk Günindi: Bizim istediğimiz insanların kitabı arayıp bulması ve bir adım dahi olsa kalkıp bu adımı atması… Biz zaten kitabı satmayı değil, kitabın içindekileri insanlara ulaştırma meselesini önemsiyoruz.

Aidin Salih: Ben hiç oturmuyorum. Ben Türkiye’yi geziyorum ve halka anlatıyorum. Türkiye’de gitmediğim bir yer kalmadı, her yere gittim. Geçen yıl gezdiğim şehir sayısı 25’ti. Konferans gibi etkinlikler düzenledik oralarda. Onlara çarpıcı örnekler veriyoruz, gerçeği anlatıyoruz. Bundan sonra insanlar ne yapmak isterlerse yapabilirler. Ben vazifemi tamamlamış oldum.

Bahadır Cevizci: Televizyona çıkma konusunda Aidin Hanım’ın hassasiyeti var.

Aidin Salih: Çünkü o da halka hitap. Televizyon izleyen herkese hitap olmaz. Ama konferansa isteyen gelir.

İSLAM’I BULMADAN ÖNCE TÜM DİNLERE AŞIK OLMUŞTUM

Peki 40 yaşında nasıl Müslüman oldunuz, özel değilse onu bizimle paylaşır mısınız?

Dünyada en hasta insanlar doktorlar ve öğretmenlerdir. Onlardan daha hasta insan görmedim. Ben de en hasta insanlardan biriydim. Bende olmayan hastalık yoktu. Ben yanlış bir şey yaptığımı anlıyordum ama neyi yanlış yaptığımı bilmiyordum. Dinleri araştırmaya başladım ve ilk önce Budizm’i araştırdım, Budizm’e âşık oldum. Sonra Yahudilik, sonra Hristiyanlık. Hristiyanlığa gelince tamam dedim bundan daha güzel bir din olamaz. O kadar güzel, o kadar yüksek bir din nasıl daha iyisi olacak dedim. İslam’a hiç yaklaşamıyordum. Sonra kızım bana, “Anne, biz öldükten sonra kitaplara göre toplanacağız. Biz babam ile Kur’an’da toplanacağız, siz İncil’de toplanacaksınız.” dedi. Bunu duyunca çok korktum, çünkü ben bunu hiç düşünmemiştim. Sonra Kur’an okumaya karar verdim. İlk önce tercümesinden okumaya başladım. Ben o kadar mutsuz oldum ki ama sonra ben umutsuzlukla ilgili ayet buldum Tövbe suresinde. Bir dünya değil, 18 bin alem üzerime geliyordu. Hâlbuki herkesin gıpta ettiği bir hayatım vardı. Mutsuzluğumu anlatmak mümkün değildi. 18 bin âlem beni sıkıyordu ve hiçbir şey yapamıyordum. Uyuyamıyordum, yaşayamıyordum, adım atamıyordum, insanlarla konuşamıyordum. O zamanlar geceleri uykusuz geçirdiğimde “Ben ölmek istiyorum, ben ölmek istiyorum” diye yakarıyordum. Rüyamda “Ölürsen cehenneme gidersin” dendiğini duydum. Nasıl korktum, kalktım ve uyuyamadım. Sonra “Taş olmak istiyorum, taş olmak istiyorum, taş olmak istiyorum” demeye başladım. Hiçbir şeyi görmemek ve hissetmemek istiyorum diyordum. Sonra bir Kur’an meali geçti elime ve Kur’an’ı açınca karşıma çıkan ilk ayet şuydu; “Biz cehennemi insan ve taşlar için yarattık”. Eyvah dedim o zaman taş olsam da kurtulamam. O zaman geceler boyunca dua etmeye başladım ve “Allah’ım sen beni yarattın, Sen bana yol göster. Sen beni eziyet için yaratmadın. Sen beni bir şey için yarattın. Neden bana o kadar eziyet ediyorsun?” diye ağlayarak dua ettim, Duamın kabul olmasını canı gönülden murad ettim. Ve bir an geldi, duam kabul edildi. O zaman her şey değişti.

Bu arayış süreci ne kadar sürdü?

2 yıl kadar sürdü.

Ondan önceki hayatınızda dindar mıydınız?

Hayır, hiç değildim.

Peki kızınız size Kur’an mı verdi?

Evet çocuklarım Müslüman’dı. Kızım 9 yaşında, oğlum 5 yaşında Kur’an öğrenmeye başladı. Çok iyi hocalar tarafından yetiştirildi.

İlk din arayışınız nasıl gerçekleşti? İlk olarak neden Budizm’den başladınız? Din arama ihtiyacı mı hissettiniz?

Hayır, şifa aramak için. Çünkü ben anladım ki tıpta hiçbir çare yok. Bir defa bademciklerim şişti, sonra bir kere olacak, iki kere olacak, 25 yaşına kadar bağışıklık sistemi çöktükten sonra olmayacak artık. O zaman dedim ki eskiden insanlar o kadar hasta olmuyordu. Neden biz hasta oluyoruz. O zaman dinleri araştırmaya başladım.

(Kaynak: on5yirmi5.com, 26.12.2012) Röportaj: Gizem Gül